İstanbul’un fethi nasıl gerçekleşti?

Fetih Fatih Tarih Osmanlı

İstanbul’un fethi nasıl gerçekleşti?

Osmanlı Devleti’nin topraklarını genişletmesi ile II. Mehmet tahta geçtiği zaman İstanbul’un çevresi sarılmıştı. Bizans İmparatorluğu, kuşatmada Haliç’e zincir gerdi ve donanmasını takviye etti. Bizans’ın bir başka savunma aracı ise grejuva idi. Grejuva, suda sönmeyen, hem kara hem deniz savaşında etkin şekilde kullanılan bir tür ateş idi. Kuşatma esnasında kullanılması için erzak ve mühimmat depoları takviye edildi; farklı ülkelerden getirilen askerlerle muhafızların sayısı arttırıldı, şehir surları güçlendirildi. Papalık tarafından üç kadırga, yanında 200 asker ve mühimmat gönderildi, 30 geminin de sefer için hazırlandığı bildirildi. 1453’ün ocak ayında iki gemiyle beraber Cenevizli komutan Giovanni Giustiniani komutasındaki 700 askerle Bizans’a yardıma geldi. Bizans İmparatoru Konstantin, Giovanni Guistiniani’yi başkomutan olarak atadı. Muharebe Bizans’ın zaferiyle sonuçlanırsa imparator Giustiniani’ye Limni adasını hediye edecekti.

Bizans’ın savunmasında ana unsur İstanbul’un surları idi. İstanbul’un surları sadece karadan gelebilecek taarruza karşı tasarlanmamış, şehrin tüm deniz kıyıları da surlarla çevrilmişti.

Osmanlı Devleti İstanbul’un kuşatılması için ağır toplar döktürdü. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi adındaki top bunlardan biriydi. Tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metre idi.

II. Mehmet, İstanbul’un deniz bağlantısını bütünüyle kesmek ve kuşatmada şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nın yapımını gerekli gördü.

Osmanlı ordusunun asker sayısı, Tarihçi Hammer’a göre 250.000, Barbaro’ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas’a göre 200.000 idi. Kuşatmada deniz desteği için Osmanlı Donanması da hazırlanmış ve Baltaoğlu Süleyman Paşa’nın komutasına verilmişti. Osmanlı donanmasının asker sayısı dönemin tarihçileri olan Dukas’a göre 300, Yeorgios Francis’e göre 160 idi.

İstanbul’un kuşatılmasından önce çevredeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.

1453 yılı 6 Nisan günü Osmanlı kara ordusu, Haliç’ten Marmara’ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Osmanlı ordusu, topların konuşlanacağı yerler ve hücum için öncesinde şehrinin etrafındaki varoşları yıktı. Surların en zayıf kesimleri tespit edildi. Topların konuşlanmasından iki gün sonra Baltaoğlu Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması Prinkipos’u (Büyükada) ve Antigoni’yi (Burgaz Adası), Osmanlı ordusu da Tarabya’daki bir Bizans kalesini ele geçirdi.

Topların konuşlanmasından sonra, II. Mehmet veziri Veli Mahmud Paşa’yı İmparator Konstantin’e göndererek şehrin teslim edilmesini istedi. Konstantin, şehri korumaya yeminli olduğu için istenilirse vergi verebileceğini söyledi. 12 Nisan 1453’te Osmanlı topçu ateşi başladı. Dönemine göre çok kuvvetli olan bu toplar, büyük gürültü çıkarmaktaydı ve şehri savunanların moralini bozmaktaydı. Osmanlı topları yaklaşık iki saatte doldurulabildiği için topçu ateşi sık yapılamıyordu. II. Mehmet, topların daha sık ateşlenmesini istedi. Bu nedenle bir top patlayarak parçalandı, topu döken usta Urban ile çevresindekiler öldü. Topların bakımı için ordugahta bir tamirathane kuruldu, tarihçi Hammer’a göre Urban’ın ölmesi sebebiyle parçalanan top tamir edilemedi. Osmanlı topçu ateşi, 18 Nisan’a kadar devam etti.

18 Nisan günü Osmanlı ordu merkezi noktasında, Bayrampaşa Deresi tarafında birinci ve ikinci surlarda gedik açıldı. II. Mehmet’in emriyle surların önündeki hendek taşlarla ve kum torbalarıyla dolduruldu. Osmanlı ordusu, gece taarruzu başlattı. Taarruzu desteklemek için II. Mehmet’in emriyle yürüyen savaş kuleleri inşa edilmişti. Ancak Osmanlılar yürüyen kulelerin grejuvayla tutuşturulması ve surlara çıkmayı başaran Osmanlı askerlerinin de inatçı bir savunmayla karşılaşması nedeniyle gece taarruzundan bir sonuç alamadılar. Aynı günlerde deniz taarruzu da başlatan Osmanlıların donanması, 15 Nisan 1453 tarihinde Haliç önlerine yığılan Bizans ve müttefik donanmalarının savunması sebebiyle zinciri kıramayarak geri çekilmek zorunda kaldı. Osmanlıların her iki taarruzunun da başarısızlığa uğraması Bizans tarafında moralleri yükseltti.

Kaptan Flantanellas’ın komuta ettiği bir Bizans ve üç Ceneviz kalyonundan oluşan yardım filosu 20 Nisan’da İstanbul’a yaklaştı. II. Mehmet, Baltaoğlu Süleyman Bey’i 18 gemi ile yardım filosunun üstüne gönderdi. Rüzgarı arkasına alan yardım filosu hızla ilerlemekteydi ve Osmanlı gemileri bir türlü yanaşamamaktaydı. Günümüzde Yeşilköy adını taşıyan bölgenin açıklarında rüzgarın kesilmesiyle dört kalyon hareketsiz kaldı ve Osmanlı gemileri kürek çekerek kalyonlara yetişti. Çarpışmaların uzamasıyla arkadan gelen Osmanlı gemileri de yetişince dört gemiden oluşan Ceneviz-Bizans filosunun etrafı yaklaşık 150 Osmanlı gemisi tarafından sarıldı. Ancak kalyonlar Osmanlı kadırgalarından daha yüksek idi, en öndeki Osmanlı gemilerindeki tayfaların da acemiliğiyle Osmanlılar denizde üstünlük kurulamadılar. Ağır kayıp verildiğini gören Baltaoğlu Süleyman Bey, donanmaya geri çekilme emri verdi. Hakim bir tepeden yenilgiyi gören II. Mehmet sinirlendi ve atını denize sürerek Baltaoğlu Süleyman’a emirlerini duyurmaya çalıştı. Osmanlı donanması yenilmiş, yardım filosu da yoluna devam etmişti. Karanlık bastırınca Haliç’i kapatan zincirin gevşetilmesiyle iki Venedik gemisinin eşliğindeki yardım filosu limana sığınarak Konstantinopolis’e yardımı başarıyla ulaştırdı.

Ertesi gün II. Mehmet, on bin atlı askeri yanına alarak yenilginin hesabını sormak için donanma komutanlığına gitti ve Baltaoğlu Süleyman Bey’i idam etmek istedi. Padişah çok öfkeliydi. Diğer devlet adamlarının yalvarması sonucu idamdan vazgeçti ancak Baltaoğlu’nu topuzuyla döverek azletti. Boşalan kaptan-ı deryalığa Çalıbeyoğlu Hamza Bey getirildi.

İstanbul’un fethinde gemilerin karadan yürütülmesi

Şehre yapılan hücumlar başarısız olmuş, yardım getiren getiren kalyonlar da Osmanlı donanmasını yarıp geçmişti. Bunun üzerine II. Mehmet, devlet adamlarıyla ve komutanlarla toplantı yaptı. Avrupa devletlerinin Bizans’a yardıma geleceğini tekrarlayan Çandarlı Halil Paşa, kuşatmanın kaldırılmasını, Bizans’ın 70.000 duka altın vergiye bağlanmasını önerdi. II. Mehmet’in eniştesi Zağanos Paşa ile hocası Molla Gürani ve diğer devlet adamları bu öneriye itiraz etti. Toplantıda Haliç’e nasıl girileceği konusunda kimse teklifte bulunamıyordu. Mehmet tahta geçmeden 14 yıl önce Venedikli komutan Gattamelata, Adige’den Garda Gölü’ne gemilerini karadan götürmüştü. Gemilerin karadan yürütülmesinde bu olayın örnek alındığı tahmin edilmektedir.

Zağanos Paşa’ya Galata ile Konstantinopolis surları arasında kara bağlantısı kurmak için Haliç üzerine köprü kurması emredildi. Bu köprünün Haliç’teki Bizans ve müttefik gemilerine karşı savunmasız olacağı düşünüldü. Bunun üzerine II. Mehmet, Diplonsion (Günümüz adı Beşiktaş) önlerindeki Osmanlı donanmasının Galata surları önünden kaydırılarak Haliç’e indirilmesini emretti. Haliç surlarını ve Haliç’teki donanmayı vurmak için de Galata civarında hakim tepelere toplar yerleştirildi. Gemilerin geçeceği mesafe 2 ilâ 4 kilometre ve ormanlık idi. Bu nedenle güzergâh üzerindeki ağaçlar kesiliyor, kesilen ağaçlar Cenevizlilerin verdiği zeytinyağı ile kayganlaştırılarak toprağa sabitleniyordu. Cenevizliler, savaş boyunca hem Bizans hem de Osmanlı tarafına yardım ederek denge politikası izlemişlerdir. Gemiler yürütülmeden önce, Galata taraflarına mevzilenen Osmanlı topçuları Haliç’teki gemileri topa tuttu. Bizanslıların fark etmemesi için gemiler 21-22 Nisan gecesi yürütüldü. Bu sırada Bizanslıların dikkatlerini başka yöne çekecek biçimde St. Romanos Kapısı civarında büyük bir gedik açıldı. O gece şehirde bulunanlar, bu gediği kapatmakla meşgul oldu. Sabah olduğunda 72 Osmanlı savaş gemisi başarıyla indirilmiş ve Haliç’i kapatan zincir işlevsiz kalmıştı.

Osmanlılar, planın ikinci aşaması olan ahşap köprünün yapımına başladı. 24 Nisan’da Giustiniani’nin bir kadırgası gemileri yakmak üzere yaklaştıysa da Osmanlı topçuları tarafından batırıldı. Olayın ardından Bizans tarafındakiler St. Maria Kilisesi’nde toplandı ve ikinci bir saldırı yaparak gemileri yakmayı gerekli gördü. Saldırı, Venedikli kaptan Jacomo Coco’nun komutasında gece vakti yapılacaktı. Gemileri saldırıya hazırlama bahanesiyle saldırıyı bir gün erteleten Galata Cenevizlileri, kazandıkları vakitten istifade ederek planı II. Mehmet’e gizlice iletti. Planı öğrenen II. Mehmet, Haliç’teki gemilerin takviye edilmesini ve kıyılara iki top daha yerleştirilmesini emretti. 28 Nisan gecesi Jacomo Coco komutasında grejuvayla yüklü iki veya üç gemi, Osmanlı gemilerine yaklaştı. Fakat saldırıdan haberdar olan Osmanlı donanması ateş açtı ve Coco’nun gemisi batırıldı. Cabriel Trivixan komutasındaki diğer kadırga, topların gürültüsü sebebiyle Coco’nun gemisinin batırıldığını fark etmedi ve ilerlemeye devam etti. Osmanlı topçuları bu kadırgayı da vurdu. Gövdesinde delik açılan geminin iki mürettebatı pelerinlerini deliğe sıkıştırıp kadırganın su almasını önledi. Buna karşılık Osmanlıların bir gemisi yanmıştı, esir alınan denizciler şehirden görülecek biçimde öldürüldü. Misilleme olarak Bizanslılar da ellerinde bulunan 260 esiri infaz etti ve kesik başlarını surlara dikti.

Osmanlı gemilerinin Haliç’teki Bizans taarruzlarını savuşturmasından sonra Galata’da mevzilenen topçular Haliç’teki gemilerle birlikte surları da bombalamaya başladı. Bunun üzerine Bizanslılar, Haliç surlarına asker kaydırdı. Osmanlı topçuları uzun mesafeden dolayı surları yıkamıyordu; 150 atıştan sadece 1 tanesi isabet etmiş ve bir kadın ölmüştü. Haliç surlarının hasar görmemesinden dolayı rahatlayan Bizanslılar, yoğun ateş altındaki gemilerini korumak için 3 Mayıs’ta Haliç surlarına iki adet top yerleştirdi. Açılan ateş sonucunda iki Osmanlı gemisi batırıldı. Osmanlıların cevabı ise karşı kıyıya üç top getirerek bu iki topu ateş altına almak oldu, gece gündüz devam eden çatışmaya rağmen iki taraf da birbirinin toplarını imha edemedi.

Haliç’te karşılıklı bombardıman devam ediyor, St. Romanos civarındaki surlar da bombalanıyordu. Şehir surlarından yüksek yürüyen kulelerin sayısı arttırılmış ve içlerine küçük toplar yerleştirilmişti. Bu kuleler vasıtasıyla Osmanlı askerleri açılan gediklerin kapatılmasına mani oluyordu. Surlardan düşen parçalarla hendekler doluyor, Osmanlı ordusu taarruz yapma fırsatı buluyordu. Bizans savunması Osmanlılara kayıp verdirmeye devam ediyordu. Dört yürüyen kule yakılmıştı. Surların yeterince yıprandığını düşünen II. Mehmet’in emriyle, 6 Mayıs akşamı başlatılan taarruzdan sonuç alınamadı ve ordu ağır kayıp vererek geri çekildi. Bu taarruzun ardından surların en yıpranmış bölgesi olan St. Romanos, 400 kadar Venedikli denizciyle takviye edildi. Bundan sonra topçu ateşi Kaligaria Kapısı (Eğri Kapı) ile Blakernai Sarayı arasındaki surlara yoğunlaştı. 12 Mayıs günü açılan gediklere giren Osmanlı ordusu, Bizans ihtiyat güçlerinin yetişmesi sonucu püskürtüldü. Ardından tekrar taarruz yapıldı fakat bunda da Kaligaria’dan yardıma gelen bin kişilik Bizans kuvveti sebebiyle Osmanlılar sonuç alamadan geri çekildi.

19 Mayıs sabahı Osmanlı ordusu, surlardan yüksek bir yürüyen kuleyi Adrianapolis Kapısı yakınlarına getirdi. Kat kat öküz ve deve derisiyle kaplanmış ahşap bir iskeletten oluşan bu kulenin iskelet boşlukları toprakla doldurulmuştu. Ok, taş ve ufak güllelerin zarar veremediği bu kule sayesinde surdaki askerlere ok atılırken hendekler de toprakla dolduruldu. Aynı gün Osmanlı ordusu Haliç’in daraldığı yerde birbirine bağlanmış fıçılardan oluşan bir köprü inşa etti; Bizanslıların açabileceği bir ateşle yok edilmemesi için Haliç surlarındaki Kynegos Kapısı’na uzatılmadı. Bizans tarafı, yarım kalmış bu köprünün Kynegos Kapısı’na uzatılması ihtimaline karşın Haliç surlarına asker konuşlandırmak zorunda kaldı. 21 Mayıs’ta bütün Osmanlı donanması Haliç önlerine geldi, genel taarruzun başlayacağını zanneden şehir halkı paniğe kapıldı ve kiliselerde çanlar çalındı; fakat herhangi bir kara taarruzu olmadığı gibi Osmanlı donanması da birkaç saat sonra geri döndü. Kuşatma esnasında şehirde bulunan Venedikli doktor Barbaro’ya göre surlar aralıksız her gün bombalanmaktaydı; tarif ettiği bir top 544 kiloluk gülle atıyordu ve her atışı şehir içerisinde paniğe yol açıyordu.

16 Mayıs sabahı Kaligaria Kapısı civarında yeraltından sesler işiten muhafızlar, Osmanlı lağımcılarının tünel kazdığını farkettiler ve Osmanlı lağımcılarını durdurmak için kendileri de hemen bir tünel kazmaya başladılar. Kısa sürede iki tünel buluştu ve yer altı savaşı başladı. Osmanlıların tünelini yok etmekle görevli Bizans lağımcıları çıkarttıkları yangında kendileri ile beraber Osmanlı lağımcılarının da ölmesine ve her iki tünelin de çökmesine sebep oldular.

21 Mayıs günü Osmanlı lağımcıları, gözetleme kulelerinden yoksun Kaligaria Kapısı civarında ikinci bir tünel daha açtı ve o tünel de fark edilince Bizans lağımcılarının yine yangın çıkartacağını tahmin eden Osmanlı lağımcıları fırsat vermeden kendi tünellerini ateşe vererek kendileriyle beraber Bizans lağımcılarının da ölümüne yol açtılar.

Ertesi gün aynı yerde bir tünel daha keşfeden muhafızlar döktükleri kızgın yağlar ile içerisindeki lağımcıları öldürdüler ve tüneli ateşe verdiler yakınlardaki keşfedilmemiş bir Osmanlı tüneli daha çöktü. Şehri savunanlar arasında bulunan mühendis Jean Grant, başka tünellerin olup olmadığını öğrenmek için çalışmaya başladı. Her gün birkaç Osmanlı tüneli keşfedilir oldu. 23-24-25 Mayıs günleri yine aynı yerde başka tüneller bulundu. 25 Mayıs’ta fark edilen tünel surların altına ulaşmıştı; imha edilmesi halinde surlar çökebilirdi. Bizans lağımcıları tüneli duvarla kapatmakla yetindi.

Osmanlı donanması Haliç’e indirilmiş, şehirde kıtlık başlamış, yer altı savaşları yapılmış, surlardan yüksek yürüyen kuleler inşa edilmiş ve Osmanlı ordusunun son hücum hazırlıkları başlamıştı. 23 veya 24 Mayıs günü II. Mehmet, eniştesi İsfendiyaroğlu Kasım Bey’i İmparator Konstantin’e elçi olarak gönderdi. Teslim olmaları halinde Konstantin ve ailesinin arzu ettikleri yere güvenle gidebileceğini, halkın canına ve malına dokunulmayacağını, son olarak Paleologos Hanedanı’yla dostane ilişkilerin kurulacağını ancak teslim olmazlarsa imparator ve diğer asillerin öldürüleceğini, şehir halkının esir edileceğini, orduya yağma için müsaade verileceğini belirtti.

İmparator şehri teslim etmeyi reddetti ve vergi vermeye hazır olduğunu belirtti. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa endişeliydi. Kuşatmanın devam etmesine ve 29 Mayıs’ta son hücumun yapılmasına karar verildi. Hücum kararı ve hücum günü Osmanlı ordusuna duyuruldu. Şehrin fethedilmesi halinde bütün askerlerin üç gün boyunca şehri yağmalama hakkına sahip olduğu padişah tarafından ilan edildi. Ayrıca padişah, surların üzerine çıkacak ilk askeri ödüllendireceğini, savaştan kaçanların da idam ettireceğini ilan etti. Yağma izninin çıkmasından sonra Osmanlı ordusunda şenlikler başladı ve çadırlar, gemiler ışıklandırıldı; şehirdekiler duyacak biçimde tekbir sesleri yükselmekteydi.

Sultan Mehmet ordusunu üç gruba ayırmıştı. İlk grup yaşlılardan ve Hristiyanlardan, ikinci grup orduya katılmış Müslüman köylülerden ve azablardan, üçüncü grup ise yeniçerilerden oluşmaktaydı. Her grubun yaklaşık 50 bin askerden oluştuğu kaydedilmiştir. Ordunun büyük bir kısmı ağır hasarlı St. Romanos Kapısı önlerindeydi. İmparator Konstantin ve Giustiniani bu hattı savunmak üzere birlikleriyle beklemekteydi. 29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan Osmanlı ordusu namaz kıldı ve mehter takımı hücum marşı çalmaya başladı. Yaşlılardan ve Hristiyanlardan oluşan ilk grubun öncelikli görevi merdivenleri surlara taşımak idi. Güneş doğmadan muharebe başlamıştı. Surlara dikilen merdivenler derhal Bizans askerleri tarafından devriliyor, surlara yaklaşan askerler de fırlatılan taşlarla ve oklarla öldürülüyordu. Bu grubun taarruzu iki saat sürdü. Çoğunluğu imha edilen bu grup, ordugâha doğru kaçmaya başladı. Fakat bir gün önce II. Mehmet’in verdiği emir uygulandı. Kaçmakta olan askerler kılıçtan geçirildi ve surlara geri dönmeleri için zorlandı.

Sıra ana muharip askerlerden oluşan ikinci gruptaydı, bu grup da hücuma başladı. Saldırı giderek St. Romanos civarında yoğunlaşıyordu. İkinci grubun askerleri bir türlü surlara çıkamıyor, merdivenleri dikemiyordu. Bizans askerleri kızgın yağ, grejuva, ok ve taş kullanarak bütün saldırıları püskürtüyordu. İkinci grup da bitkin düştü ve bu durum Bizans kuvvetlerinin moralini yükseltti. Bir buçuk saatlik savaşın ardından ikinci gruptan da bazı askerler geri kaçmaya başladı. Savaştan kaçanlar da yine komutanlarının infazlarıyla karşılaştı ve Sultan II. Mehmet, bir kaç kaçak askeri topuzuyla cezalandırdı.

II. Mehmet elinde kalan yeniçerileriyle birlikte surlara yaklaştı. Bizans birlikleri artık yorgun düşmüştü. Dinç ve tecrübeli yeniçeriler saflarını bozmadan surlara ulaştı. Bir gece önce karşı taarruz için Konstantin’in emriyle açılan Kerkoporta Kapısı, elli kadar Osmanlı askerinin içeri girmesine olanak sağlayınca Bizans askerlerinin morali bozuldu. O esnada büyük Osmanlı topu ateşlendi ve yeniçerilere bir geçit açıldı, toz bulutunun içerisinde yeniçerilerle Bizans askerlerinin çarpışması başladı. Gözetleme kulesine girmeyi başaran Osmanlı askerleri imha edildi. Yeniçerileri de püskürttüğünü gören Bizans askerleri zafer sevinci yaşamaya başladı ancak Osmanlı topu tekrar ateşlendi. Geride kalan Osmanlı birliklerinin taarruzu başlamıştı. Direnci kalmayan ilk sur Osmanlıların eline geçti. Azabların da desteğiyle burayı sağlama alan yeniçeriler var güçleriyle ikinci sura saldırdılar.

Her iki sur da harap olmuştu ve çarpışmalar sürüyordu. Bozgunun etkisiyle güneydeki Piyi Kapısı da düştü. Osmanlı askerlerinin yağması başlamıştı. Ordunun ağırlığı şehrin merkezine doğru ilerliyor, sancaktarlar bir an önce Osmanlı bayraklarını dikmek istiyordu. Öğle olduğunda şehir düşmüş ve yağma başlamıştı. Haliç surlarında, Vasileos, Leon, Alexius burçlarında direniş devam ediyordu; daha sonra Haliç surları düşürüldüyse de üç burç direnmeye devam etti. Giritli denizciler tarafından savunulan bu üç burç vire ile teslim oldu ve II. Mehmet tarafından denizcilere evlerine dönmeleri için izin verildi.

II. Mehmet, vezirleri ve komutanlarıyla birlikte St. Romanos Kapısı’ndan (Topkapı) şehre girdi. Ayasofya’nın önüne gelen II. Mehmet, secdeye kapanarak toprağı öptü ve kiliseye sığınan kalabalığın sadece köle yapılacağını ve canlarına dokunulmayacağını söyleyerek dışarı çıkmalarını istedi. Ayasofya’daki mozaikleri ve değerli mermerleri incelediği tarihî kaynaklarda geçmektedir. Bu sırada mermerleri sökmeye çalışan bir askeri görünce tepki göstererek şehirdeki binaların kendi mülkü olduğunu söyledi. Hücumdan önce askerlere verdiği üç günlük yağma iznin durdurulmasını ve talanın derhal bitirilmesini, itaat etmeyenlerin idam edilmesini emretti.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir