Millî Mücadele’nin kazanılmasında ve cumhuriyetin ilanında Atatürk’ün rolü nedir?

Milli Mücadele

Millî Mücadele’nin kazanılmasında ve cumhuriyetin ilanında Atatürk’ün rolü nedir?

Dayanışmada iş bölümü yapmak gereklidir. Millî Mücadele’de yaşanan birlik ve beraberliğin temelinde dayanışma bulunmaktadır. Atatürk’ün millî birlik ve beraberliğe verdiği önem bu nedenle daha çok ön plana çıkmaktadır.

Atatürk, Trablusgarp Savaşı’nda başarılar kazandı, Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında çok rolü oldu, Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı başarılar ile onun Türk milletini nasıl aynı amaç etrafında birleştirdiği görülmektedir. TBMM’nin açılışı ve cumhuriyetin ilan edilmesi de Atatürk’ün önderliğinde yapılmıştır.

Türk kadınının toplumdaki yeri de Kurtuluş Savaşı’ndaki fedakarlıkları ile daha bir belirginleşmiştir.

Öncelikle, liderlik özellikleri sayesinde Türk milletini aynı hedef dogrultusunda birleştiren Atatürk’ü daha yakından tanımamız gerekiyor.

Atatürk’ün çocukluğunda kendi kendine aldığı tarihi karar: Onun aklında asker olmak vardı. Aslında bu
Osmanlı Rumeli’sindeki bütün Türk çocuklarının rüyasıydı. Subayların sırmalı üniformalarıyla Selanik sokaklarında Türklüğün ruhunu okşayan yürüyüşleri çocukların rüyalarına giriyordu. Mustafa kararını verdi.

Mustafa artık kendi hayat yolunu belirlemişti. Annesinden gizli olarak askerî rüştiyenin imtihanına girdi.
İmtihanı iyi bir derece ile kazandı.

Atatürk’ün Çocukluğu

Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik’te doğdu. Annesi, Anadolu’dan gelip Selanik tarafına yerleşen bir Türkmen ailesinin kızıydı. Babası ise Ali Rıza Efendi idi. Ali Rıza Efendi, meslek olarak gümrük memurluğu ve kereste ticareti yaptı. Teğmen rütbesiyle savaşlara da katılan Ali Rıza Efendi, Mustafa henüz yedi yaşında iken vefat etti.

Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi’nin ölümü üzerine oğlu Mustafa ve kızı Makbule’yi alarak kardeşinin çiftliğine yerleşmek zorunda kaldı.

Atatürk’ün öğrenim hayatı başlıyor

Şemsi Efendi İlkokulunda yeni öğretim yöntemlerine göre eğitim alan Mustafa, çiftlikteki yeni yaşantısında gerekli eğitimi alamadı. Zübeyde Hanım, oğlunu Selanik’te yaşayan akrabalarının yanına gönderdi. Mülkiye Rüştiyesine (ortaokul) kaydolan Mustafa’nın ise bütün isteği asker olmaktı. Bunun
için annesinden habersiz olarak Selanik Askerî Rüştiyesinin sınavlarına girdi ve bu sınavı kazandı. Askerî Rüştiyede kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Mustafa, en çok matematik dersini seviyordu. Ondaki yeteneği fark eden matematik öğretmeni Üsküplü Mustafa bir gün söyle dedi:

– Oğlum, senin de adın Mustafa, benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun. O günden sonra Mustafa, Mustafa Kemal olarak bilinecekti.

Askeri Rüştiyeden sonra Manastır Askerî İdadisine (lise) giden Mustafa Kemal, sonrasında İstanbul’a gelerek
Harp Okuluna başladı. Harp Okulundan sonra eğitimine devam ederek Harp Akademisine gitti. Harp Akademisinden kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal’in askerlik hayatı başladı.

Mustafa Kemal’in askerlik hayatı

Harp Akademisinden kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal’in askerlik hayatı başladı.

Çeşitli yerlerde görev yaptıktan sonra, dikkatleri üzerine çekmeye başlayacağı Trablusgarp Savaşı’na katıldı.

Osmanlı Devleti’nin zayıf durumundan yararlanmak isteyen Italya, Kuzey Afrika’daki Trablusgarp ve Bin gazi’ye göz dikti. 1911’de Osmanlı Devleti’nin bu toprakları kendilerine bırakmasını istedi. Bu isteğin reddedilmesi üzerine İtalya saldırıya geçti. Osmanlı Devleti’nin bölgeye kuvvet gönderme olanağı yoktu. Ancak Mustafa Kemal’in de içinde yer aldığı vatansever subaylar, gönüllü olarak bölgeye gidip halkı örgütledi. Derne ve Tobruk’ta elde ettiği başarılar Mustafa Kemal’in yeteneğinin fark edilmesini sagladı.
Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine İtalya ile Uşi Antlaşması imzalandı. Başarılar elde edilmesine rağmen Trablusgarp ve Bingazi, İtalya’ya bırakıldı. Bölgede mücadele veren Mustafa Kemal ve arkadaşları da Balkan Savaşı’na katılmak için İstanbul’a döndü. Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal’in katıldığı ilk savaştı.

Çanakkale Savaşları’nda Mustafa Kemal

Osmanlı Devleti 1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’na İttifak Devletleri tarafında katılmıştı. Birçok cephede devam eden savaşta, İtilaf Devletleri’nden olan İngiltere ve Fransa, taraftarları olan Çarlık Rusya’sına yardım etmek istiyordu. Bu devletlerin, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını geçmeleri gerekiyordu. Güçlü bir donanmayla Çanakkale Bogazı’na yaptıkları saldırı başarısız oldu. Agır kayıplar veren İtilaf Devletleri deniz harekatından vazgeçti. Sonrasında başlayan kara saldırıları karşısında ordumuz, imkânsızlıklar içinde olmasına rağmen üstün başarılar elde etti. Çanakkale Zaferi, atalarımızın birlik ve beraberlik duyguları içinde kazandıgı en önemli zaferlerden biri olarak tarihe geçti. Bu zaferin kazanılmasında, ordu komutanlarının askerlerine iyi komuta etmeleri ve doğru hamleler yapmaları hayati öneme sahip olmuştu. Bu komutanlardan en çok dikkat çeken kişi ise Mustafa Kemal idi.

Mustafa Kemal “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” gibi önemli emirleriyle askerlerini cesaretlendirmiş, zafer yolunda ilerlemelerini sağlamıştır. Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal, Çanakkale Zaferi’ndeki askerî dehası ile halkımızın takdirini ve sevgisini kazanmıştır.

Çanakkale Savaşlarında Mustafa Kemal’in kahramanlıkları

25 Nisan 1915’te Fransızlar Gelibolu’ya asker çıkardılar. Çıkartmayı gören Mustafa Kemal, 57. Alayı, Kocaçimen Tepesi’ne gönderir.
Conkbayırı’nda devam eden çok siddetli savaşta, cephanesi biten bir grup asker geri çekiliyordu. Mustafa Kemal önlerine dikilerek
askerlere sert bir sesle sordu:
– Niçin kaçıyorsunuz?
– Efendim düsman!
– Nerede?
Askerlerden birkaçı:
– İşte, diyerek 261 rakımlı (deniz seviyesinden yükseklik) tepeyi gösterdiler. Kahraman Türk komutanı geriye çekilen askerlere bagırdı:
– Düşmandan kaçılmaz!
– Cephanemiz kalmadı!
– Cephanemiz yoksa süngümüz var.
Ve hemen emrini verdi:
– Süngü tak! İleri!
Mehmetçikler başlarında böyle cesur ve kararlı bir kumandan bulunca aslan kesildiler ve verilen emri hemen yerine getirdiler. Süngüler, güneşin ilk ışıklarında Çanakkale Zaferi’nin ilk kıvılcımlarını saçtı.

Millî Mücadele ne zaman ve nasıl başladı?

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış ve 30 Ekim 1918’de İtilaf Devletleri ile (İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya) Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştı. Çok ağır şartlar taşıyan bu Antlaşma’ya göre, Boğazlar İtilaf Devletleri’ne açılacak, iletişim ve ulaşım araçları galip devletlerin kontrolüne bırakılacaktı. Ordunun büyük bölümü terhis edilecek, özellikle Antlaşma’nın 7 ve 24. maddelerine göre ülke savunmasız bırakılarak kolayca işgal edilebilecekti. Çok geçmeden de işgaller başladı.

Mustafa Kemal de Mondros Ateşkes Antlaşması gereği cepheden ayrılmış ve İstanbul’a dönmüştü. İstanbul Bogazı’nda demirlemiş düşman gemilerini gördüğünde, umutsuzluğa düşmeyerek “Geldikleri gibi gideceklerdir.” sözünü söylemişti.

Mustafa Kemal’in Dilinden Ülkenin İçinde Bulunduğu Durum

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve ülkeyi savaşa sürükleyenler yurttan kaçmışlar…

Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta.

İtilaf Devletleri, ateşkes hükümlerine uymuyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana, Fransızlarca; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri; Merzifon’da, Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yerde yabancı devletlerin subay ve görevlileri, özel adamları çalışmakta…

Yurdun dört bir yanındaki Müslüman olmayan topluluklar, devletin bir an önce çökmesine çaba harcıyorlardı…

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 2.

Mustafa Kemal millî hâkimiyete dayanan, bağımsız bir Türk devleti kurmak istiyordu. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkar çıkmaz da bu düşüncesini gerçekleştirmek için çalışmalara başladı. Öncelikle halkta millî bilinci uyandırmalı, birlik ve beraberliği sağlamalıydı.
Kurtuluşu isteyenlerin düşüncesi ona göre şöyle olmalıydı:

Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan ileri gidemez.

Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm!

İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 8.

Samsun’dan Havza’ya ve Amasya’ya geçen Mustafa Kemal, genelgeler yayınlayarak, toplantılar düzenleyerek yurdun içinde bulunduğu durumu ve kurtuluş yolunu halka anlattı. Halk, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in etrafında toplanmaya başlamıştı. O, Havza’da aydınlara hiçbir zaman ümitsiz olmayacaklarını, çalışacaklarını, memleketi kurtaracaklarını söylemiştir. Havza’dan kumandanlara ve valilere gönderdiği telgraflarda, halkın gösteriler düzenlemesini ve düşman saldırılarını protesto etmesini istiyordu. Mustafa Kemal’in bu isteği üzerine Millî Mücadele’mizin kadın kahramanlarından Halide Edip, İstanbul meydanlarında halka şöyle seslenecekti:

… Kardeşlerim, Evlatlarım!

Osmanlı toprağında böyle muazzam, böyle tarihî bir gün belki bir daha görmeyeceğiz. Evlatlarım, öyle bir gün olur da bir daha toplanamazsak, içimizde ölenler olursa Türk’ün istiklal bayrağıyla mezarı üzerine geliniz! Benimle beraber yemin ediniz!
Türkiye’nin istiklal ve hayat hakkını alacağı güne kadar hiçbir korku, hiçbir güçlük önünden kaçmayacağız!

Cephelerden Kurtuluş Savaşı’na Türk Kurtuluş Savaşı, haz: Mehmet Özel, C 2, s. 28.

Millî Mücadele’de Kadınlar

Millî Mücadele sadece askerlerin verdiği bir mücadele olmamıştır. Erkeklerin yanında yaşlılar, çocuklar ve özellikle kadınlar eşi
görülmemiş bir kahramanlık ve cesaret göstermiştir. Kadınlar, hem cephede hem de cephe gerisinde yurdun kurtuluşu için
çalışmalar yapmıştır. Askerlerin ihtiyacı olan malzemeleri hazırlamış, mermi yapmış, bunları cepheye taşımıştır. Yaralı askerleri
tedavi etmiş, bazıları ise doğrudan cephede savaşmıştır. Nene Hatun, Şerife Bacı, Kara Fatma bu kahramanlardan sadece birkaçıdır.

. . .
Akşehir pazar yeri, dağ köylerinden inen kağnı ve at arabaları ile dolmuştur. İlk gelenler yan yana, bir hizada duruyorlardı. Yüzleri sabah aydınlığı içinde eriyip gidecekmiş gibi görünen safran yüzlü kadınlar, hilal boynuzlu öküzlerin, mahsun bakışlı yük atlarının yanı başında, kımıldamadan emir beklemekteydiler.

Komutanların ve karargâh subaylarının içleri saygı ve minnetle tiril tiril titriyordu. Komutanların biri erkekleri sorunca ön sıradaki bir kadın, “Erkeklerimiz cephede beyim.” dedi. “Yaşlılara da kıyamadık. Yol uzunmuş. Biz geldik.”

“Allah hepinizden razı olsun.”

Tek tek dolaşıp bütün kadınlara teşekkür ettiler. Yeni Türkiye’yi erkeklerle kadınlar ortaklaşa kuruyorlardı.

Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s. 289

Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Millî Mücadele

Büyük önderin Samsun’a çıkışından itibaren başlattığı çalışmalar, Erzurum ve Sivas’ta devam etti. Erzurum’da ve Sivas’ta yapılan kongrelerde, vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı kararı alındı ve Misak-ı millî (Millî And) ilan edildi. Bununla millî sınırlarımız belirlendi. Yine kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda, Mustafa Kemal, bundan sonra Millî Mücadele’nin merkezi hâline gelecek olan Ankara’ya geldi.

Atatürk’ün Milli Mücadele’yi başlatmak için gittiği illerin adları

Samsun, 19 Mayıs 1919 – Samsun’a çıkış
Amasya, 21-22 Haziran 1919 – Amasya’da Amasya Genelgesi
Erzurum, 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 – Erzurum’da Erzurum Kongresi
Sivas, 4- 11 Eylül 1919 – Sivas’ta Sivas Kongresi
Ankara, 23 Nisan 1920 – Ankara’da TBMM’nin açılması.

23 Nisan 1920’de, Büyük Millet Meclisi açılarak milletin egemenliğine dayalı yönetimin temelleri atıldı.

Mustafa Kemal Anadolu’da halkımızla kurtuluşa giden yolda emin adımlarla ilerlerken, İstanbul Hükûmeti, İtilaf Devletleri ile Sevr Barış Antlaşması’nı imzalamıştı (10 Ağustos 1920).

Mustafa Kemal liderliğinde bir araya gelen Millî Mücadeleciler, Sevr Barış Antlaşması’nı kabul etmedi. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Anadolu’da oluşturulan Kuvay-ı milliye birlikleri, direnişlerini sürdürme konusunda kararlıydı.

Bu doğrultuda Doğu ve Güney cephelerinde önemli gelişmeler oldu. Öncelikle Doğu Cephesi’nde, Millî Mücadele’ye aktif olarak katılan Kâzım Karabekir Paşa kuvvetleri ile Ermeniler arasında mücadele yaşandı. Osmanlı Devleti’ne bağlı milletlerden olan Ermeniler, I. Dünya Savaşı sonucu, İtilaf Devletleri tarafından kendilerine verilen devlet kurma sözüne göre davranıyor ve Doğu Anadolu’da saldırılar gerçekleştiriyordu. Kâzım Karabekir Paşa’nın başarılı taarruzları sonucu Ermeniler, bölgeden çekilmek ve barış istemek zorunda kaldı.

Güney Cephesi’nde ise durum daha karışıktı. Mondros Ateşkeş Antlaşması sonucunda Antep, Maraş ve Urfa’yı önce İngilizler, sonra Fransızlar işgal etti. Bölgede yaşayan Ermeniler, bu süreçte işgal kuvvetleri ile iş birliği içine girdiler.

Yaşanan gelişmelere karşı sessiz kalmayan Türk halkı, Kuvay-ı milliye birlikleri oluşturarak Fransızlarla silahlı mücadeleye başladı. Fransızlar, karşılaştıkları direniş sonucunda Maraş, Antep ve Urfa’dan çekilmek zorunda kaldılar. Bu şehirlerimiz düşmanlara karşı
gösterdikleri üstün cesaret ve kararlılık nedeniyle TBMM tarafından ödüllendirildi. Antep “Gazi”, Maraş “Kahraman,” Urfa ise “Şanlı” unvanını aldı.

Doğu ve Güney cephelerinde elde edilen başarılardan sonra Millî Mücadele’nin en çetin kısımları Batı Cephesi’nde yaşandı. Yunanlıların İzmir’i işgali ile başlayan çatışmalar öncelikle Kuvay-ı milliye birlikleri tarafından durdurulmaya çalışıldı. Ancak bunun yeterli olmaması düzenli ordunun kurulmasını gerektirdi. TBMM gerekli çalışmaları yaptı ve düzenli ordu Batı Cephesi’nde faaliyetlerine başladı. Batı Cephesi’nde sırasıyla I. İnönü, II. Inönü, Sakarya Meydan Savaşı, Büyük Taarruz ve Meydan Muharebesi yapıldı.

Birinci ve İkinci İnönü Savaşları: İzmir’i işgal eden Yunanlılar, Ankara’yı ele geçirmek için Bursa üzerinden İnönü bölgesine ulaştılar. Türk birlikleri ile yaptıkları savaşta yenilerek geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu, TBMM’nin kurduğu düzenli ordunun kazandığı ilk başarıydı. Yenilgiyi kabullenemeyen Yunanlılar, Fransız ve İngilizlerden aldıkları destekle İnönü’de tekrar Türk birlikleri ile çatıştılar ve yine yenildiler. Bu başarılar düzenli orduya olan güveni artırdı.

Mustafa Kemal Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey’e gönderdiği telgrafta “… Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz. (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 87.)” diyerek zaferin önemini vurgulamıştır.

Kütahya – Eskişehir Savaşları: Yunanlılar, İnönü Savaşları sonrasında ordumuzun daha da güçlenmesine fırsat vermeden tekrar saldırıya geçti. Ordumuz, Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekilmişti.

Ordumuzun geri çekilmesiyle Afyon, Kütahya ve Eskişehir Yunanlıların eline geçti. Kütahya-Eskişehir Savaşları’nın kaybedilmesi, Millî Mücadele ile ilgili farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu. TBMM’de tartışmalara yol açan bu durum, Mustafa Kemal’e başkomutanlık yetkisi verilmesiyle sonuçlandı. Bu arada asıl önemli sorun, ordumuzun ihtiyaçlarıydı.

Sakarya Meydan Savaşı

Millî Mücadele Dönemi’nde Türk milleti vatanına sahip çıkmak için neler yapmıştır?

TBMM tarafından başkomutan olarak atanan Mustafa Kemal Paşa, Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler) emirlerini yayınlayarak halkımızı yardıma çağırdı. Bu emirlerin maddeleri genel olarak şunlardır:

• Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
• Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
• Her aile, bir askeri giydirecek.
• Yiyecek ve giyecek maddelerinin % 40’ına el konulacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.

Millî birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu içinde Türk milleti, Başkomutanlarının emirlerini yerine getirdi. İş birliğinin en güzel örnekleri verildi.

Mustafa Kemal, milletin birlik ve beraberliğine verdiği önemi şöyle ifade etmiştir:

Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında millî birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur. Ulus varlığını ve yurt erginliğini korumak için bütün yurttaşların canını ve her şeyini derhâl ortaya koymaya karar vermiş olması, bir ulusun en yenilmez silahı ve koruma vasıtasıdır.

Atatürkçülük, Birinci Kitap, s. 75.

Türk ordusu hazırlıklarını sürdürürken düşman kuvvetler ilerlemeye devam ediyor, artık top sesleri Ankara’dan duyuluyordu. 23 Ağustos 1921’de düşman kuvvetlerinin hücumuyla başlayan savaş 22 gün, 22 gece sürdü. Mustafa Kemal’in askerî dehasını ortaya koyan “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın, her karış toprağı, vatandaş kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez. (Atatürkçülük, Birinci Kitap, s. 211.)” şeklindeki emirleri ile 13 Eylül 1921’de Yunan ordusu Sakarya Nehri’nin batısına sürüldü. Millî Mücadele’nin en önemli zaferlerinden olan Sakarya Meydan Savaşı sonucunda Mustafa Kemal’e “mareşallik” rütbesi ile “gazi”lik unvanı verildi. Bu savaşla milletimizin kendine, Türk ordusuna ve TBMM’ye olan güveni artmıştır.

Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi

Cephe Karargâhını 24 Ağustos’ta Suhut kasabasına taşıdık. Oradan da savaşı yöneteceğimiz Kocatepe’ye çıktık. 26 Ağustos 1922’de sabah saat beş buçukta topçu atışıyla saldırıyı başlattık. 30 Ağustos 1922’de yaptığımız Başkomutan Meydan Muharebesi ile düşmanın ana gücünü yok ettik.

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 103.

Yunanlılar Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra geri çekilerek savunma durumuna geçtiler. Bu sırada Türk ordusu da hazırlıklarını tamamlayarak 26 Ağustos 1922’de Kocatepe’den taarruza geçti.

30 Ağustos günü Yunanlılar Dumlupınar’da ağır bir yenilgiye uğratıldı. Başkumandan Mustafa Kemal’in yönettiği bu savaş, tarihe “Başkomutan Meydan Muharebesi” olarak geçmiştir. Ardından Mustafa Kemal Paşa “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri! (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 37.)” emrini verdi. Emri alan Türk ordusu 9 Eylül 1921’de İzmir’e girdi. Bu büyük zafer sonrasında düşman kuvvetleri Türk Hükûmetine ateşkes teklif etti.

Mudanya Ateşkes Antlaşması ve Lozan Barış Antlasmaşı

11 Ekim 1922’de Bursa’nın Mudanya kasabasında imzalanan ateşkes antlaşması ile Mondros Ateskes Antlaşması geçerliliğini yitirdi. İstanbul, Çanakkale ve Doğu Trakya, TBMM Hükûmetine teslim edildi. TBMM Hükûmeti, İtilaf Devletlerinin tamamı tarafından bu anlaşma ile resmen tanınmış oldu.

Ateşkes anlaşmasından sonra sıra barış görüşmelerine geldi. Barış görüşmeleri, antlaşmanın ismini de aldığı, İsviçre’nin Lozan kentinde başladı. Millî Mücadele’ye önemli katkıları olan İsmet Paşa baskanlığındaki bir heyet görüşmelere Türk Hükûmeti adına katıldı. Uzun ve tartışmalı geçen görüşmeler sonucu 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile sınırlarımız bugünkü şeklini aldı ve Türkiye’nin bağımsız bir devlet olduğu kabul edildi.

Cumhuriyet İlan Ediliyor

Bağımsızlığını ilan eden yeni Türk devletinin yönetim şeklinin artık belirlenmesi gerekiyordu. “Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir. (Atatürk, haz.: Mehmet Özel, s. 143.)” diyen Mustafa Kemal önderliğinde, 29 Ekim 1923’te, cumhuriyet ilan edildi.

Mustafa Kemal kararını vermişti: “Türkiye, bir cumhuriyet olmalıdır.”
Gazi, yakın arkadaşlarından bazılarını Çankaya’ya çağırdı. Akşam yemeğinde,
– Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz, dedi. Karşı çıkan olmadı.
Davetliler gittikten sonra Gazi ile İsmet Paşa, cumhuriyet tasarısına son biçimi verdiler.
Gazi, ertesi gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde kısa bir konuşma yaptı. İsmet Paşa, Anayasa’da değişiklik yapan tasarıyı okudu. Uzun tartışmalar oldu. Karşı çıkanlar görüldü.
Oylama yapıldı. Cumhuriyet kabul edildi. Gazi, oy birliği ile cumhurbaşkanı seçildi.
Yıl 1923…
Aylardan ekim…
Takvimler ayın 29’unu gösteriyor.
Cumhuriyet yüz bir pare top atışıyla ilan edildi.
Mükerrem Kâmil Su, Ata’nın Romanı, s. 289-291.

Mustafa Kemal’in hayatı ile ilgili kronolojik bilgiler

1881’de doğdu.

1912 yılında binbaşı oldu.

1914 yılında Çanakkale’de savaştı.

1915 yılında albay oldu.

19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a çıktı.

23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ni yaptı.

27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi.

23 Nisan 1920’de BMM’yi açtı.

13 Eylül 1922’de Sakarya Savaşı’nı kazandı.

29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan etti.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir