İnsanın emeği ile rızkı arasında nasıl bir ilişki vardır?

Çalışmak, emek vermek, kazanmak.

İnsanın emeği ile rızkı arasında nasıl bir ilişki vardır?

“Kimse, kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir…” (hadis-i şerif)

İnsan, gücü nispetinde kendisine, ailesine ve topluma faydalı olmaya çalışır. Hayatında mutlu, huzurlu ve başarılı olmak için çaba gösterir. Dinimiz çalışkanlığı övmekte, insanın, çalışmadan ve gayret etmeden isteklerine ulaşmasının mümkün olamayacağını ifade etmektedir. Derslerde başarılı olmak ancak düzenli çalışmakla mümkündür. Dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmanın yolu da çalışmaktan geçmektedir.

İslam dini, insanın her alanda çaba göstermesini istemiştir. Yüce Allah (c.c.) bir ayetinde çalışmanın gereğini şöyle vurgulamıştır: “Gerçekten insan için kendi çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur.” (Necm suresi, 39. ayet.) Bir başka ayette ise herkesin kazancının karşılığını alacağı şöyle dile getirilir: “Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.” (Câsiye suresi, 22. ayet.) Allah’ın insanlara örnek olarak gönderdiği peygamberler, emekleriyle geçimlerini sağlamışlar ve çalışmanın karşılıksız kalmayacağı bilinciyle hareket etmişlerdir. Hz. Âdem (a.s.) çiftçilik, Hz. Musa (a.s.) çobanlık, Hz. İdris (s.a.) terzilik, Hz. Davut (a.s.) demircilik ve Hz. Muhammed (s.a.v.) (Okunuşu: Sallallahu aleyhi ve sellem Anlamı: Allah’ın rahmet ve bereketi üzerine olsun.) ise ticaret yapmıştır.

İslam, çalışmadan kazanmayı ve üretmeden tüketmeyi hoş karşılamaz. Bu nedenle emeğe dayanmayan tefecilik ve kumar gibi kazançlar da dinimizce haram sayılmıştır. Dinimiz, “Rızkı veren Allah’tır.” diyerek çaba ve gayret göstermeden başkalarından bir şey beklemeyi ve dilenmeyi uygun görmez. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuyu şöyle dile getirir: “Sizden herhangi birinizin sırtına bir bağ odun yüklenip satması, dilenmesinden hayırlıdır…” (Buharî, Zekât, 50, 53; Müslim, Zekât, 106.) Hacı Bektaş Veli de “Çalışmadan geçinenler bizden değildir.” diyerek çalışmanın önemine dikkat çekmiştir.

“Gerçekten insan için kendi çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur.” (Necm suresi, 39. ayet.) Emek sarf ederek kazanmak uygun bir davranış; çaba göstermeden hazır beklemek ise uygun olmayan bir davranıştır. Dinimiz emek ve çaba sarf etmeyi önemser. İslam dini, çalışmadan kazanmayı ve üretmeden tüketmeyi hoş karşılamaz. Başarıya, sadece çalışmak ve gayret etmekle ulaşılabilir. “Sizden herhangi birinizin sırtına bir bağ odun yüklenip satması, dilenmesinden hayırlıdır.” (hadis-i şerif)

İnsan, çalışmalı ve rızkını helal yoldan temin etmelidir. Ayrıca kazancını Allah’ın (c.c.) uygun görmediği yerlerde harcamamalıdır. İsraf etmeden dünyalık nimetlerden faydalanmalıdır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de (insanlara) iyilik et…” (Kasas suresi, 77. ayet.)

Tüm canlılara rızık veren Allah (c.c.), bizleri de rızıklandırır. Bize düşen, rızkımızı temin etmek için çaba sarf etmektir. Nitekim kuşlar, karıncalar ve arılara baktığımızda onların da rızıklarını temin için gayret ettiklerini görmekteyiz.

Aslan mı Yoksa Topal Tilki mi Olmalı?

Bir gün adamın biri avlanmak için ormana gider. Geceyi orada geçirmeye karar verir. Fakat yırtıcı hayvanlardan korktuğu için büyük bir ağaca çıkar. Ağaçta iken bir inilti duyar. Etrafına bakınır ve aşağıda kötürüm bir tilki görür. Adam,

“Acaba bu tilki ne yer, ne içer?” diye düşünürken uzaktan bir aslanın geldiğini görür. Aslanın ağzında bir ceylan vardır. Aslan, ağacın dibine gelir. Ceylanı parçalar, bir güzel karnını doyurur ve çekilir gider. Aslan gidince kötürüm tilki sürüne sürüne ceylandan arta kalanları yemek üzere yaklaşır. O da aslanın artıkları ile karnını doyurur.

Ağaçtaki adam şöyle düşünür:

“Yaaa… demek ki kötürüm bir hayvanın bile yiyeceğini Allah (c.c.) ayağına gönderiyor ve onu aç bırakmıyor. Öyle ise ben niye çalışıp yoruluyorum? Bundan sonra ben de bir köşeye çekilip beklemeliyim…”

Adam bu düşünceler içinde bir köşeye çekilir ve beklemeye başlar. Bir gün, iki gün, üç gün bekler. Fakat gelen giden olmaz. Kimse ona yiyecek içecek bir şey getirmez. Sonunda adam açlıktan baygın düşer. Uyku ile uyanıklık arasında kendisine şöyle seslenildiğini işitir:

“Kalk, behey tembel adam! Ne yatıp duruyorsun? Elin ayağın tutuyorken bu miskinlik, bu tembellik niye? Niçin kendini kötürüm tilkinin yerine koyuyorsun? Git, aslan gibi ol, avlan. Hem kendin ye hem de artanı ile başka bir yatalak geçinsin!”

Sadi Şirazi, Bostan, s. 118, 119.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir