Hz. Muhammed’in Hayatı

Hz. Muhammed

Hz. Muhammed’in Hayatı

Peygamberimiz (sav) ne zaman doğdu?

Peygamberimiz Fil vakasından 50 gün sonra, Rebiüllevvel ayının on ikinci Pazartesi günü, tan yeri ağarırken, Mekke’de doğdu.

Peygamberimiz Doğduğunda meydana gelen olaylar nelerdir?

Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler meydana geldi, bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Peygamberimiz, Anadan Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini, yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu. Peygamberimiz doğduğu zaman, bir yıldız doğmuş ve bilginler, bu yıldızın doğduğu gece, Ahmed doğmuştur dediler. Bir çok Yahudi Alimi Tevrat’tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.

Peygamberimiz doğduğu gece Kisra’nın sarayından on dört şerefe yıkıldı. İranlıların,bin yıldan beri hiç sönmeden yanan Ateşleri sönüverdi. Save Gölünün suyu çekildi. Sema ve Vadisini su bastı. İran şahı, Arapların, ülkesini istila edeceğini rüyasında gördü ve telaşa düştü.

Peygamberimizin Soyu (Nesebi) nereye dayanmaktadır?

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)’in babası, Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb’in kızı Âmine’dir. Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, “Kilâb”da birleşmektedir. Her ikisi de Mekke’lidir.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz.İbrâhim’in büyük oğlu Hz. İsmâil’in neslindendir. Soyu Adnân’a kadar kesintisiz bellidir.(20) Adnân ile Hz.İsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf etmişlerdir.(21)

Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

“Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum ‘Hâşimoğulları’ âilesinden neş’et ettim”, buyurmuştur.(22)

Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır.

“Allah, Hz İbrâhim’in oğullarından Hz. İsmâil’i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyşi, Kureyşden Hâşimoğullarını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir.” (23)

Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti. Âdem’den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır”. (24)

Hz. Muhammed (s.a.s.)’in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)’de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti. Peygamberimiz (s.a.s.)’e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriye kalmıştır.(25)

Peygamberimiz (Hz. Muhammed) ne kadar süt annede kaldı?

Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi.(26) Sütü yetmediği için, daha sonra amcası Ebû Leheb’in azatlı câriyesi Süveybe tarafından emzirildi.(27)

Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)’in devamlı süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa’doğlulları kolundan Halîme oldu.

Mekke’nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı. Hz. Muhammed (s.a.s.)’de bu âdete göre süt annesi Halîme’ye verildi. Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O’nu öz çocuklarından daha çok sevmiştir. Süt kardeşi Şeyma da bakımında annesine yardımcı olmuştur.(28)

Hz.Muhammed (s.a.s.) süt annesi ve süt kardeşleri ile sonraki yıllarda dâima ilgilenmiştir. Halîme kendisini ziyârete geldiği zaman onu “anacığım” diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı göstermiştir.(29)

Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşına kadar, süt annesinin yanında çölde kaldı. Dört yaşında Halîme çocuğu Mekke’ye götürerek annesine teslim etti. İslâm târihçileri, bu esnada “şakk-ı sadr” (göğüs açma) olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin Halîme’yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbûr kaldığını naklederler.(30)

Peygamberimiz Hz Muhammed’i gençlik yıllarında kim himaye etti?

Peygamberimizin hayâtının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan dönemine “gençlik devresi” denilir. Bu devrede Rasûlullah (s.a.s.) amcası Ebû Tâlib’in yanında, onun himâyesi altında bulunmuştur.

Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdı. Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâplığı sebebiyle herkesten saygı görüyordu. Yeğeni Hz. Muhammed’i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ticaret hayatı nasıldı?

Bütün Mekke’liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasıyle birlikte ticâret yapıyordu. Gerek çocukluğunda, gerekse ticâret hayâtında, dürüstlüğü ile tanınmıştı. Sözünde durmadığı, yalan söylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla görülmemiş; dürüstlüğü dillere destan olmuştu. Bu yüzden Mekke’liler O’na “el-Emîn” (her konuda güvenilir kişi) diyorlardı. O’nun bu yüksek ahlâkını öğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortaklığı teklif etti. Böylece Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasında ticâret ortaklığı başladı.

Peygamberimiz Hz. Muhammed kaç yaşında ve kiminle evlendi?

Gül Muhammed

Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirâyetli, şeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve güzel bir hanımdı. Daha önce iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı. Kureyşin ileri gelenlerinden pek çok isteyenler olmuş, fakat hiç biri ile evlenmemişti. Güvendiği kimselere sermâye vererek ticâret ortaklığı yapıyor, böylece servetini artırıyordu. Yüksek ahlâk ve âli-cenâblığı sebebiyle, kendisine Müslümanlıktan önce “Tâhire” denildiği gibi, sonra da “Haticetü’l-Kübra” denilmiştir.

Hz. Hatice bir ticâret kafilesiyle Peygamberimiz (s.a.s.)’i Şam’a gönderdi. Kölesi Meysere’yi de hizmetine verdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.) Şam’a kadar gitmedi; malları Busra’da satarak geri döndü. Çünkü Bahîra’nın ölümünden sonra yerine geçen Râhip Nestûra da, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Şam’a gitmesini uygun bulmamıştı.(40)

Üç ay kadar sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.) beklenilenin çok üzerinde kazanç elde ederek döndü. Hz. Hatice, bu büyük insanın emniyet, dürüstlük ve gayretine hayran oldu. Daha sonra araya vasıtalar girdi; evlenmeleri kararlaştırıldı. Bu esnâda Hz.Muhammed (s.a.s.) 25, Hz Hatice ise 40 yaşlarındaydı.(41)

Nikâh, Hatice’nin amcazâdesi, Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz. Hatice’nin evinde kıyıldı. Ebû Tâlib ile Varaka birer hitâbede bulunarak, her iki âilenin üstünlük ve meziyetlerini dile getirdiler.(42) Esâsen, Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Hatice’nin nesebleri Kusayy’da birleşir. Hz. Hatice’ye 20 dişi deve mehir verildi.(43) Nikâhtan sonra develer kesilerek dâvetlilere ziyâfet çekildi.

Evlenmelerinden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.), Hz. Hatice’nin evine geçti. Örnek ve mutlu bir âile yuvası kurdular. Hz. Hatice, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e derin bir saygı ve sevgi ile bağlıydı. Peygamberliğinden önce olduğu gibi, Peygamberlik devrinde de en büyük yardımcısı oldu. Yüksek ve eşsiz ruhlu bir hanım olduğunu gösterdi.

Peygamberimiz (s.a.s.)’de ondan son derece memnundu. O devirde çok evlilik âdet olduğu ve bir çok teklifler aldığı ve aralarında yaş farkı da bulunduğu halde, onun üzerine evlenmedi; ölümünden sonra da onu hep hayırla andı.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kaç çocuğu oldu ve isimleri nelerdir?

Gül Muhammed

Peygamberimiz (s.a.s.)’in Hz. Hatice’den ikisi erkek, dördü kız olmak üzere sırasıyla, Kaasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah adlarında altı çocuğu oldu. Arablarda ilk çocuğun adı ile künyelendirme âdet olduğundan Hz.Peygamber (s.a.s.)’e de “Ebü’l-Kaasım” denildi. Kaasım ile Abdullah küçük yaşta öldüler. Kızları büyüdüler. Fakat Fâtıma’dan başka hepsi de babalarından önce vefât ettiler. Yalnız Fâtıma, Peygamber (s.a.s.)’in vefâtından sonra altı ay daha yaşadı.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s), kızlarının en büyüğü Zeyneb’i Ebu’l-Âs ile evlendirdi. Ebü’l Âs, Müslüman olmadığı için, Zeyneb’in hicretine izin vermemişti. Bedir Savaşında esir düştü. Zeyneb’i Medine’ye göndermek şartı ile serbest bırakıldı. Daha sonra Müslüman olarak Medine’ye geldi. Zeyneb’i tekrar aldı.(44)

Rukiyye ile Ümmü Gülsüm’ü, amcası Ebû Leheb’in oğullarından Utbe ve Uteybe ile evlendirmişti. İslâmiyetten sonra Ebû Leheb, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e olan düşmanlığı sebebiyle oğullarına eşlerini boşamaları için baskı yaptı. Onlar boşadıktan sonra, Rasûlullah (s.a.s.) Rukiyye’yi Hz. Osman’la evlendirdi. Rukiyye’nin ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm’ü nikâhladı. Bu yüzden Hz. Osman’a “iki nûr sâhibi” anlamına “Zi’n-nûreyn” denildi.

En küçük kızı Fâtıma’yı ise Hz. Ali ile evlendirdi. Hasan ve Hüseyin, Hz. Fâtıma’nın çocuklarıdır. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)’in nesli, Hz. Fâtıma ile devâm etmiştir.

Peygamberimiz (s.a.s.)’in Mısırlı eşi Mâriye’den de İbrâhim adlı bir oğlu olmuş, fakat Hicretin 10’uncu yılında henüz iki yaşına girmeden ölmüştür.

Hz. Muhammed nasıl ve ne zaman peygamber oldu?

Hz. Muhammed niçin inzivaya çekiliyordu?

Eskiden beri Mekke’deki hanîf ve zâhitler, recep ayında inzivâya çekilirlerdi. Her biri, Mekke’nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Hira (Nûr) dağında bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı. (49)

40 yaşlarına doğru Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kalbinde de bir yalnızlık sevgisi belirdi. O da Hira (Nûr) Dağında bir mağaraya çekilip, günlerce orada kalıyor, Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudret ve azametini düşünerek O’na ibâdet ediyordu. Giderken azığını da berâberinde götürüyor, bitince evine dönüyor, sonra tekrar gidiyordu. Böylece Cenâb-ı Hakk, O’nu büyük vazifesine hazırlıyordu. Zaman zaman “Sen Allah elçisisin…” diye kulağına sesler geliyor, fakat etrafta hiç bir şey göremiyordu.(50)

Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ilâhi vahyin başlangıcı, sâdık rüyâlar şeklinde oldu. Gördüğü her rüya, olduğu gibi çıkıyordu. (51) Bu hâl, altı ay kadar devam etti.

Hz. Muhammed’e ilk vahiy nasıl geldi?

610 yılı Ramazan ayının(52) Kadir Gecesinde,(53) ridâsına bürünüp Hira’daki mağarada düşünmeye dalmış olduğu bir sırada, bir sesin kendisini ismi ile çağırmakta olduğunu duydu. Başını kaldırıp etrafına baktı; kimseyi göremedi. Bu sırada her tarafı ansızın bir nûr kaplamıştı; dayanamayıp bayıldı. Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrâil’i gördü. Melek O’na:

-“Oku” Dedi. Hz. Muhammed (s.a.s.):

-“Ben okuma bilmem”, diye cevap verdi. Melek, Hz. Muhammed (s.a.s.)’i kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıkdı.

-“Oku” diye emrini tekrarladı. Hz. Muhammed (s.a.s.) yine:

-“Ben okuma bilmem…” cevâbını verdi. Melek emrini tekrarlayıp üçüncü defa Hz. Peygamber (s.a.s.)’i sıktıktan sonra “el-Alak” Sûresi’nin ilk beş âyetini okudu.

“Yaratan Rabb’ının adıyle oku. O, insanı alak’tan (aşılanmış yumurtadan) yarattı. Oku, kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini belleten Rabb’ın sonsuz kerem sahibidir.” (El-Alak Sûresi, 1-5).
Meleğin arkasından Hz. Peygamber (s.a.s.)’de bu âyetleri tekrarladı. Heyecanla mağaradan çıkarak evine geldi. Yolda ilerlerken gök yüzünden bir sesin:
“Ya Muhammed. Sen Allah’ın elçisisin, Ben de Cibril’im” dediğini duydu. Başını kaldırdığı zaman, Cebrâil’i gördü.(54) Korku içinde evine vardı. Eşi Hz. Hatice’ye:
“Beni örtünüz, çabuk beni örtünüz” dedi. Bir müddet dinlenip heyecânı geçtikten sonra gördüklerini Hz. Hatice’ye anlattı, kendimden korkuyorum, dedi. Hz. Hatice, O’nu şu ölmez sözlerle teselli etti.

“Öyle deme. Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk hiç bir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen , akrabanı gözetirsin. İşini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, Fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misâfiri ağırlarsın. Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yardım edersin…” (55)

İlk Müslümanlar kimlerdir?

İslam’ı ilk kabul eden Hatice’dir. Ömer 40. müslümandır. Ömer’e kadar müslüman olan kırk kişi Hatice, Ali, Ebubekir, Osman, Zeyd, Talha, Zübeyr, Sad, Abdurrahman, Said, Ebu ubeyde, Hamza, Haris, Cafer, Mısab, Mesud, Iyas, ebuzer, Ebu selman, Osman Mazun, Zeyd Harise, Bilal, habbab, Hatib, Halid Bekir, Abdurrahman Cahş, Ebu Ahmed, Amir, Amir Rebia, Vakıd, Erkam, Üveys, Halid, Ömer Anbese, Nuaym, Ammar, Süheyb, Mikdad, Said Hudri.

Hz. Hatice kimdir?

Mekke’nin zenginlerindendi. Peygamberle evlendi. 25 yıllık evliliklerinde 6 çocukları oldu.

Hz. Ali kimdir?

Haşimilerden, Ebu Talib’in oğlu, peygamberin amcaoğlu, manevi kardeşi, halifesi, ehlibeyti, vahy katibi, damadı. Peygamber Hatice ile evlendikten sonra Ali’yi yanına aldı. Ali, hicrette peygamberin yatağına yatarak kafirleri şaşırttı. Peygamberin kızı Fatıma ile evlendi. İslam’ın kılıcı, ilmin kapısı namıyla anıldı. Aşere-i Mübeşşereden. Peygamberi vefat ettikten sonra yıkayan, defnedendi. 4.Halife iken Cemel’de Ayşe ve diğer muhaliflerle, Sıffin’de Muaviye ile savaştı. 661’de 63 yaşında Haricilerce şehit edildi. Oğulları Hasan ve Hüseyin’i de muhalifler şehit etti. Türbesi Kufe’dedir.

Hz. Ebubekir kimdir?

Babası Osman, annesi Ümmülhayr. Teymilerden. Peygamberden iki yaş küçüktü. Zengin bir tacir, mekkelilerin güvendiği bir hakemdi. Servetini sonra İslam’a harcadı. İşkencedeki müslümanları satın alıp azad etti. Kızı Ayşe’yi peygambere nikahladı. Cahiliyede puta tapmaz, içki içmez, günaha dalmazdı. Sıddık namıyla tanındı. Hicrette peygamberin yanındaydı, mağarada peygamberle saklandı. Bütün savaşlara katıldı. Hac emiri oldu. Peygamber öldüğünde dağılanları toplayıp şu hutbeyi okudu: Ey nas, Muhammede tapan varsa bilsin ki o öldü, Allah’a tapan varsa bilsin ki Allah bakidir, asla ölmez. İttifakla halife seçildikten sonra yalancı peygamberlerle savaştı. Kuranı topladı. 142 hadis rivayet etti. 634’de vefat etti. Hücre-i saadetteki kabirde yatmaktadır.

Zeyd bin Harise kimdir?

Peygamberin kölesiydi, azat edildi, evlatlığa alındı. Manevi oğlu oldu. Peygamber ona Zeynep’i nikahladıysa da geçinemediler, Zeynep peygambere nikahlandı. Seriyye komutanlığı yaptı, 629’da Mute’de şehit oldu.

Gizli tebliğ dönemi nedir?

İslâm Mekke’ de önceleri gizlice yayıldı. Güvenilir dostlar arasında konuşuldu ve kendisine bir taban oluşturdu. Bu dönem üç yıl sürdü. Davet gizli olmasına rağmen bu yeni dinin haberi kulaktan kulağa öyle yayıldı ki Mekke’ de İslâm’ ın konuşulmadığı tek ev kalmadı. Hatta Mekke dışına da taştı ve civar köylerden birinde oturan Ebû Zer el Gıfarî de bu yeni dini duydu ve hemen Mekke’ ye gelerek Hz. Peygamber’ i bulup müslüman oldu.

Peygamberimizin vazifesini açıktan açıklamasının emredilmesi ne zaman olmuştur?

Peygamberimiz, Tebliğin ilk devresi olan nübüvvet devresini üç yıl geçirdikten sonra açıktan tebliğ emri geldikten sonra akrabaları olan Abdülmuttalip oğullarını kendisine inanmalarını ve ona yardımcı olmalarını istemişti. Peygamberimiz, Kureyş kabilelerini, Safa tepesi yanına toplayarak onları İslama davet etti, bu davetten de Kureyşlilerden açık bir destek alamadı. Hatta Amcası Ebu Lehep Peygamberimize Hakaret ederek ona taş attı, bunun sonucu Tebbet suresi inzal oldu.

Kureşliler müslümanlara neden işkence etmeye başladılar?

Peygamberimiz tebligi açıktan yapmaya başlayınca Kureyşiler müslüman olanlara işkence yapmaya başladılar.

Bu iskencelerin en fazlasini Peygamber efendimiz Aleyhisselam görüyordu. Ona, hakaret ediyorlar, namazini kilarken üzerine pislik atiyorlar, geçecegi yollara diken, butrak gibi şeyler saçiyorlardi. Secde de iken Deve Iskembesini ve pisligini kafasina atiyorlardi.

Diger Müslüman olan insanlarin da hemen hemen hepsi iskence görüyordu. Bunlardan köle ve cariye olanlarin iskencesi öylesine agirlasmistiki tahammül sinirlarini asmisti.

En çok iskence gören Sahabileri söyle siralamak mümkün:

Bilal-i Habesi, Zinnure Hatun, Ümmü Ubeys, Nehdiyye Hatun, Amir b.Füheyre, Lübeyne Hatun, Ebu Fukeyhe, Habbab b.Eret, Yasir b.Amir, Miktat b.Amr, Suheyb b.Sinan, vb.

Habeşistan’a hicret niçin ve ne zaman oldu?

“Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Âhiret ecri ise daha büyüktür.” (en-Nahl Sûresi, 41) a) Habeşistan’a İlk Hicret Edenler (615 M.) Müşriklerin ezâları dayanılmaz bir hal almıştı. Müslümanlar serbestçe ibâdet edemiyorlardı. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin verdi. Müslümanlar Habeşistan’a iki defa hicret ettiler. İlk defa 12’si erkek, 4’ü kadın 16 kişi Mekke Devri’nin (Peygamberliğin) 5’inci yılında (615 M.) Recep ayında Mekke’den gizlice ayrılarak Kızıldeniz kıyısında birleştiler. Başlarında bir reisleri yoktu. Buradan kiraladıkları bir gemi ile Habeşistan’a geçtiler. İçlerinde, Hz. Osman, eşi Rukiyye, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf ve Abdulllah b. Mes’ûd gibi muhterem zâtlar da vardı.(79)

Taif seferi neden yapıldı ve Taif neden kuşatıldı?

İslam dininin kurucusu Hz. Muhammed’in yönetiminde, Müslümanların Taif kentine karşı yaptıkları sefer (630). Taifliler uzun süre Mekke tüccarlarıyla zaman zaman işbirliği, zaman zaman rekabet içinde yaşamışlardır. Mekke’nin Müslümanların eline geçmesinden sonra, siyasî ve ticarî liderliği Mekke’nin elinden almak için Havazimliler ile işbirliği yaptılar ve Huneyn Savaşı’nda, Havazimlilerin müttefikleri olarak Müslümanlara karşı savaşa girdiler. Huneyn Savaşı Müslümanların zaferiyle son bulunca Hz. Muhammed, Taif’in alınmasına karar verdi ve Taif kuşatıldı, Taif’e karşı, mancınık gibi Arapların pek tanımadığı silahlar kullanıldığı, Müslümanlara sığınacak olan kölelerin azat edilecekleri ilan edildiği ve gerçekten bir kısım köle Müslümanların tarafına geçtiği hâlde, Taif kalesi alınamadı. Hz. Muhammed kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı.

İsra ve Miraç mucizesi nedir?

İsra ve Mi’rac mucizesi  Peygamberimizin en büyük mucizelerinden birisidir.
İsra  “gece yürüyüşü” demektir. Bununla Cenab-ı Hakkın  kulu ve peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’ya  bir gece Mekke’de bulunan Mescid-i Haram Ka’be’den  Kudüste bulunan Mescid-i Aksa’ya kadar lutfettiği yolculuk kastedilir.Mi’rac ise  yükselmek  yukarı çıkmak veya yukarı çıkmayı sağlayan alet demektir. Bu da  bu yolculuğun ardından  Rasûlullâh’ın yüksek gök tabakalarına çıkması  sonra insan  cin  melek ve diğer mahlukatın bilgilerinin tükendiği sınıra ulaştırılması anlamında kullanılmaktadır.
İsra hadisesi Kur’an-ı Kerim’in şehadetiyle  mi’rac ise  mütevatir derecesine ulaşmış sünnet ile sabittir. İsra hadisesini inkâr etmek  dinden çıkmayı  mi’racı inkâr ise  fasık olmayı gerektirir. Bu büyük mucizeyi anlatan Kur’an ayeti şöyledir:
“Kulu Muhammed (sav)’i bir gece Mescid-i Haram’dan  kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için  çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah her türlü noksanlardan beridir. Şüphesiz ki O  her şeyi işiten ve her şeyi görendir.” [İsra Suresi: 1]

Akabe biatları ne zaman ve nerede yapılmıştır?

Akabe Biâtı, Akabe Bey’atları ve Akabe Sözleşmesi olarak da bilinir. İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah Peygamber ile Medineli bir toplulukla yapılmıştır. Mekke’ nin 2 kilometre yakınlarında bulunan Akabe adındaki bölgede gerçekleştiği için bu ismi almıştır. Ürdün’ deki Akabe ile karıştırılmamalıdır. Birinci Akabe biatı 621 ikincisi ise 622 yılında gerçekleşmiştir.

Birinci Akabe Biâtı

Çeşitli grupları İslam’a davet eden Peygamber özellikle Hacc mevsimlerinde işlek bir yer olan Mekkedeki farklı gruplara mesaj iletiyordu. Yine bu Hacc mevsimlerinin birinde Mekke’ye Hacc sebebiyle gelen Medine’li Hazrec kabilesine mensub 6 kişi müslüman olmuş ve Medine’ye dönünce Evs kabilesini de İslam’a davet edeceklerini ve gelecek yıl yine aynı yerde buluşacaklarına söz verip Medine’ye döndüler.
Sonraki yıl, Medine’den gelen altısı önceki yıl Müslüman olan 12 kişi yine Akabe’de Peygamber’le tekrar gizlice buluştular. Birinci Akabe biâtı’nda bulunan müslümanlar şirk koşmayacaklarını, hiçbir hayırlı işte Peygamber’ e muhalefet etmeyeceklerini bildirmişlerdir.
Medineliler Hacc’dan dönerken yanlarında İslam’ı öğretmek için Peygamber tarafından eğitilmiş ve görevlendirilmiş Musab bin Umeyr’i de götürdüler.

İkinci Akabe Biatı

12 kişi ve Musab bin Umeyr ile Yesrib (Medine)’ e geri dönen Medineliler sonraki yıl 75 kişi olarak geri döndüler. Bu tebliğ İslam’ın geleceğine yönverecek olayları hazırlayacaktır. Müslümanlar yine gizli şekilde buluşacaklardı. Peygamber, henüz müslüman olmamış fakat kendisini kollayan amcası Abbas ile Akabe’ye gitti. Biâtda pegyamberi yalnız bırakmayacaklarına dair İkinci Akabe biatı Medine İslam Devleti’ nin temeli olma özelliği ve Dar’ul Harp ve Dar’ul İslam fıkhı açısından önemlidir.

Müslümanlar Medine’ye ne zaman ve niçin hicret ettiler?

Develer

Hicret bir yerden başka bir yere göç etme demektir. Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke’de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. Bu sebeple 2’inci Akabe Bîatında Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanların Medine’ye hicretleri de kararlaştırılmıştı. Rasûlullah (s.a.s.) “Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi…”(120) diyerek Müslümanların Medine’ye hicretlerine izin verdi. 2’inci Akabe Bîatı, Peygamberliğin 12’nci yılının son ayı olan Zilhicce’de yapılmıştı. 13’üncü yılın ilk ayı Muharrem’de (Temmuz 622) Medine’ye hicret başladı. Mekke’den Medine’ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm’dan Abdülesed oğlu Ebû Seleme(121), en son hicret eden ise Rasûlullah (s.a.s.)’in amcası Abbâs’tır.
Mekke’nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna, evini-barkını, malını-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke’de bırakarak Rasûlullah (s.a.s.)’in müsâdesiyle Medine’ye göç eden Mekke’li Müslümanlara “Muhâcirûn” adı verilmiştir.
Medine’de muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânları ile yardımcı olan Medine’li Müslümanlara da “Ensâr” denilmiştir. Muhâcirûn ve Ensâr, Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok vesîlelerle övülmüşlerdir.(122)
Muharrem ve safer aylarında Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret ettiler.

Birer, ikişer,
gizlice Mekke’den ayrılıp Medine’ye gittiler. Ensâr tarafından Medine civârındaki “Avâlî” denilen köylere yerleştirildiler.
Hz. Ömer Mekke’den gizli ayrılmadı. Kılıcını kuşandı, Kâbe’yi tavâf etti. Bütün müşriklere
meydan okuyarak:
İşte ben Medine’ye gidiyorum. Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler peşime düşsün… dedi. Ömer’in hicreti Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hicretinden 15 gün kadar önce olmuştu.
Kısa zamanda, Mekke’li Müslümanların hemen hepsi Medine’ye göç etti. Yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali’yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke’de alıkoymuştu.(123) Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (s.a.s.):

Hudeybiye Antlaşması nedir ve ne zaman yapılmıştır?

Hudeybiye Antlaşması başka bir deyişle Hudeybiye Barışı, 628 Mart’ında Medineli Müslümanlarla Mekkeli Müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasıdır.
Hicretin altıncı yılıydı. İslam hızla yayılırken Mekke’liler korku ve çaresizlik içindeydiler. Hendek savaşındaki başarısızlıklarıda bu korku ve çaresizliği derinleştirmişti. Tam da bu sırada Peygamber Efendimiz Muhammed ve ashabı Beytullah ziyareti için Mekke’ye doğru yola çıktılar. Mekke’liler müslümanların savaş için geldiklerini zannedip korkuya kapıldılar, anlaşma teklif ettiler.Ve böylece 628 yılında hudeybiye barış antlaşması imzalanmıştır. Hudeybiye ismini imzayı attıkları yakın köyün isminden almıştır. Bu antlaşma ile Mekkeliler İslam Devletini hukuken tanımışlardır.
Maddeleri:
Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl savaş olmayacak, iki tarafın hiçbiri diğerinin malına ve canına el atmayacak.
Müslümanlar bu yıl Beytullah’ı ziyaret etmeksizin geri dönecekler. Gelecek yıl üç günden fazla olmamak üzere Mekke’ye gelip Beytullah’ı ziyaret edecekler. Bu üç gün süresince Mekkeliler şehir dışına çıkacaklar.
Müslümanlardan Kureyş’e sığınacak olursa, geri döndürülmeyecek, fakat onlardan müslümanlara sığınanlar geri döndürülecek
Müslümanlardan Hac, Umre ve ticaret için Mekke’ye gideceklerin canları ve malları güven altında olacak. Kureyş tarafında Mısır’a ve Şam’a gidenlerle ticarette bulunmak üzere Medine’ye gelenlerin de canları ve malları güven altında bulunacak
Kureyş’den başka diğer kabileler isterlerse müslümanların, isterlerse Kureyş’in koruması altına girebilecek.

Hudeybiye antlaçmasının önemi nedir?

Mekkeliler, Müslümanların siyasî varlığını resmen kabul ettiler.
Barış ortamının oluşması islamiyet’e geçişi hızlandırdı.
Mekke’nin fethi kolaylaştı.
Müşriklerin müslümanlığın varlığını tanıdığı resmi ilk belgedir.

Mekke’nin Fethi ne zaman ve nasıl gerçekleşti?

Kabe

Hudeybiye andlasmasina göre Huzaa kabilesi, Resulullaha,Bekirogullari kabileside Kureys kabilesi himayesine girmisdi.Fakat Bekirogullari kabilesi ansizin Kureyslilerden Saffan bin Umeyye, Ikrime bin Ebu Cehil, Süheyl bin Amr, Huveytib bin Abduluzza, Mükrez oglu Hafz ve bir kisim kureysli müsriklerle Huzaa kabilesi üzerine saldirmislar ve onlardan 23 kisiyi öldürmüslerdi.Bunun üzerine Huzaa kabilesinden Amr bin Salim Huzai 4I kisilik toplulukla peygamberimize geldiler ve olayi Resulullaha anlattilar. Resulullah Kureyslilere, ya bu saldirida öldürülen 23 kisinin diyetinin ödenmesini ya da Kureyslilerin Bekiroğullarının himayesini birakmasini istedi. Kureysli Müsrikler bunlari da kabul etmediler.Fakat yinede anlasmayi bozduklari için içlerini korku bürüdü. Ve tekrar anlasma yapmalari için Ebu Süfyan-i Medineye yolladilar. Ebu Süfyan Peygamberimizden ve Sahabilerden Eman dilediysede kabul görmedi ve mekkeye eli bos olarak döndü.Peygamberimiz büyük bir ordu hazirlayarak gizlice Mekke sehrini kusatti. Aniden basilan Mekkeli Müsrikler neye ugradiklarini sasirmislar ve savas hazirligini bile yapamamışlardı.

Veda Haccı nedir ve ne zaman gerçekleşmiştir? (Hicri:10, M.:632)

*Hicretin onuncu senesinde Peygamber Efendimiz, Mekkeye gideceklerini ve hac yapacaklarını söylemişti. Zilkade ayında hac hazırlığına başlandı. Arzu eden müminlerin gelmesi için, her tarafa haberler gönderdi. Onbinlerce Müslüman, büyük bir şevk ve heyacanla Medineye toplandı.

*Zilhicce ayına beş gün kala, Peygamber Efendimiz gusletti, güzel kokular süründü ve saçını taradı. Öğle namazı kılındıktan sonra, Ehl-i Beyti ve Eshabı ile Medineden çıkıp Zülhuleyfeye vardı. Gece burada kaldı. Ertesi günü öğle namazından sonra, ihrama(1. Dipnot)girdi ve telbiyede(2. Dipnot)bulundular. Peygamber Efendimiz, yanındakilerle beraber kuşluk vakti Mekkeye vardı.

*Kabeyi görünce; *Ey Allahım! Sen, bu Beytin şeref ve şanını, heybet, azamet ve iyiliklerini ve mehabetini arttır.* buyurdu.

*Kabeyi yedi defa tavaf etti ve Hacerül-Esvedi(3. Dipnot)selamladı. Makam-ı İbrahimde iki rekat namaz kıldı. Daha sonra, Zemzem Kuyusundan su içti. Safa ile Merve arasında yedi defa Say yaptı.

*Peygamber Efendimiz, Safa tepesinde Beytullaha nazar ederek, tevhid ve tekbir getirdikten sonra; Allahın birliğini, mülkün ve hamd etmenin Ona ait bulunduğunu, hayatı ve ölümü Onun halk ettiğini, kudretini, vadini ifa ile yardım ettiğini ve düşmanları hezimet ile dağıttığını beyanla dualar etti ve bunları tekrarladı.

*Zilhiccenin sekizinci günü Peygamberimiz, Minaya gitti. Orada geceledi. Dokuzuncu günü, Arafata geldi. Hacca iştirak eden Müslümanlar da bölük bölük gelerek, Arafatda toplandılar. Mevsim, Mart ayı idi. Arafe günü Cumaya rastlamıştı. Hac, Cuma gününe rastladığı zaman Hacc-ı Ekber olur. Böylece, 124 bin olduğu rivayet edilen müminlerle Hacc-ı Ekber yapıldı.

* Peygamber Efendimiz, Arafat vadisinin ortasında Kusva adlı devesi üzerinde müessir ve beliğ bir hutbe ile halka, dini hükümleri tebliğ etti. Orada öğle ile ikindi namazını birleştirerek kıldı.

*Cahiliyet devrinde, halkın işlerine geldiği şekilde ayların yerini, zamanını değiştirmeleri sebebiyle, hicretin dokuzuncu yılında Hz.Ebu Bekrin (R.A.) emirliğinde yapılan Hac, Zilkade ayında yapılmıştır. Peygamber Efendimizin hicretin onuncu senesinde bu Haccı ise normal zamanına tevafık ederek Zilhicce ayında vuku bulmuştur. Böylece Allah Rasulü, ayların, haccın zamanını yerli yerine yerleştirmiş ve böylece kıyamete kadar gelecek müslümanlar için hac efalı gerçek şeklini almıştır.

Peygamberimiz (sav) ne zaman ve nasıl vefat etti?

Cebrail aleyhisselâm Peygamber efendimize her sene o zamana kadar nazil olan âyetleri okumak üzere de bir kere gelirdi. Vefat edeceği sene iki kere gelip Kur’ân-ı kerîmi iki defa baştan sona okudu.

Peygamberimiz aleyhisselâm vefatından önce Humma hastalığına tutuldu. Bu hastalık 13 gün sürdü. Bu müddetin son 8 gününü Hazreti Âise’nin odasında geçirdi. Hastalığının ilk günlerinde ve ateşi düştüğü sıralarda mescide çıkıp Esbabına namaz kıldırıyordu.

Resûl-i Ekrem vefat edeceği sırada Hazreti Ali’ye, Hazreti Âişe’ye vasiyyette ve nasihatta bulundu. Bu sırada ağlayıp göz yaşı döken Hazreti Fatima’ya (Kızım bir miktar sabreyle, ağlama. Zira Hamele-i Arş (melekler) senin ağlaman üzerine ağlaşırlar.) buyurdu. Hazreti Fatıma’nın göz yaşını sildi. Teselli verip Allahü teâlâdan sabır vermesini diledi ve (Ey kızım, benim ruhum kabz olacak. (Innâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ûn) diyesin Ey Fatıma gelen her musibete bir karşılık verilir) buyurdu. Bir müddet mübarek gözlerini kapayıp sonra (Bundan sonra babana üzüntü ve keder, tasa olmaz. Zira fâni âlemden ve mihnet yerinden kurtuluyor) buyurdu. Sonra hanımlarına nasihat buyurdu. Sonra torunları Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’i yanına alıp, onlara şefkatle bakarak alınlarından öptü.

Rebi’ülevvel ayının onikisinde Pazartesi günü öğleden evvel Cebrail aleyhisselâm gelip (Yâ Resûlallah, Cennetleri süslediler, Huri ve Rıdvan donandı. Allahü teâlâ sana hiç kimseye verilmeyen çok şeyler ihsan etti. Kevser Havzı, Makam-ı Mahmud ve Şefâat-i Ümmet verdi. Kıyamet günü sen razı oluncaya kadar ümmetini bağışlar. Yâ Resûlallah Melek-ül Mevt kapıda beklemektedir, içeri girmeğe izin ister. Şimdiye kadar kimseden izin istememiştir. Bundan sonra da istemez.) dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz izin verdi. Azrail aleyhisselâm içeri girip selâm verdi ve sonra, (Yâ Resûlallah Allahü teâlâ beni senin huzuruna gönderdi. Senin emrinden dışarı çıkmamamı buyurdu. Dilersen şerefli ruhunu kabz edip ulvî âleme yükselteyim, yoksa dönüp gideyim) dedi. Cebrail aleyhisselâm: (Ey Habibullah, Allahü teâlâ sana müştakdır) dedi. Sonra selâm verip veda ederken (Ey Muhammed, Ey Ahmed, bundan sonra vahiy için bir daha gelmem ve Hak teâlânın haberini yer yüzüne getirmem. Benim maksudum ve matlubum sen idin yâ Resûlallah.) dedi. Bundan sonra Peygamber Efendimizin, (Ey kardeşim Azrail, vazifeni yap!) buyurması üzerine, mübarek ruhunu kabz etti. Böylece Resûl-i Ekrem Efendimiz Hicretin onbirinci yılında (milâdî 632) Rebi’ülevvel ayının 12’sinde Pazartesi günü öğleden evvel vefat etti. Vefat ettiğinde Kamerî seneye göre 63, Şemsî seneye göre 61 yaşında idi.Eshab-ı kiram, Resûlullahın vefatı üzerine pek çok üzülüp gözyaşı döktüler. Çoğunun dili tutulup bir müddet konuşamaz oldular. Hazreti Ebû Bekir Resûlullahın yanına girip mübarek yüzünden örtüyü kaldırarak mübarek alnından öptü. Sonra başını kaldırıp, mübarek alnından tekrar öpüp, (Ah Safî) dedi

Bir daha öpüp (Ah dost) dedi. Sonra mübarek pazusunu öpüp ağladı. (Anam babam sana feda olsun! dirin ve ölün tayyib, temiz ve ne güzeldir!) dedi. Ve (Eğer ihtiyarımız elimizde olsaydı canlarımızı yoluna feda ederdik. Eğer sen bizi men etmeseydin, gözlerimizden pınarları akıtırdık. Salâtü selâm okuyup, (Yâ Resûlullah bizi Rabbinin katında hatırla) dedi.

Eshâb-ı kiram grup grup odaya girip cenaze namazı kıldılar. Salıyı Çarşamba’ya bağlayan gece (Çarşamba gecesi) yarısı mübarek ruhu alındığı yerde defn olundu. Mübarek cesedini kabre Hazreti Ali, Fadl, Üsâme ve Abdurrahman bin Avf indirdi. Kıyamet günü kabirden en önce O kalkacaktır. En önce O şefaat edecektir. En önce O’nun şefaati kabul olunacaktır. Cennet kapısını önce O çalacaktır.

Resûl-i Ekrem efendimizin vefatı üzerine bütün Müslümanların kalbleri yandı, çok üzüldüler. Peygamberimiz aleyhisselâm bizim bilmediğimiz bir hayat ile, şimdi kabrinde hayattadır. Cesed-i şerifi asla çürümez. Kabrinde bir melek durup, ümmetinin söyledikleri salavâtı kendisine haber verir. Mimberi ile kabr-i şerifi arası Cennet bahçesi gibi kıymetlidir.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir