Eimme-i Hüda
Eimme-i Hüda
Eimme-i Hüda ne demektir?
Eimme-i Hüda, kelimesinin Türkçe anlamı Hidayet İmamları demektir.
İslam’ın tam olarak anlaşılmasına açıklık getiren ve Peygamber(sav)imiz’in külli varisi olan din alimlerine hidayet imamları denir.
Eimme; İmamlar, İmam kelimesinin çoğuludur.
Hidayete sebep olan, özellikle ehl-i sünnetin yani peygamberimiz(sav)’in yaşadığı İslam’ın anlaşılmasına öncülük yapmış, tefsir, hadis, akaid, fıkıh vb. dallarda çığır açmış alimlere Eimme-i Hüda (hidayet imamları) diyoruz.
Hz.Adem (a.s)’dan günümüze kadar Ademoğulları, tarihin her döneminde farklı farklı zorluklar ve imtihanlarla karşılaşmış Allah İnancına sahip Hak Ehli olan muvahhidler ve Batıl Ehli olan kafirler, müşrikler, münafıklar, diye safları ayrılmıştır.
Hakkı Hak olarak görüp uyanlara Batılı Batıl olarak görüp de uzak duranlara ne mutlu!
Ademoğulları, yeryüzü yaşamının her döneminde sürekli peygamberlerin önderliği ve yol göstericiliği ile ilahi kitaplarla-uyarılarla desteklenip unutkanlık- gaflet-acelecilik, dünya hırsı ve şeytanın hilelerine karşı uyanık olması ve sorumluluğunun bilincinde olması sağlanmıştır. Peygamberler halkasının tamamlanmasından sonra da başta Eimme-i Huda olan Ehlibeytin seçkin imamları, şanlı sahabeler ve büyük evliyalar İslam Ümmetinin yegane önderleri-doğru yolun göstericileri olmuştur ki hadis-i şerifte buyrulduğu üzere “Ümmetimin büyük alimleri İsrailoğullarına gönderilmiş peygamberler gibidirler.” Ne hazindir ki incelendiğinde görülecektir ki insanların çoğu ilahi sorumluluğunu ve emaneti ya gafletle-nisyanla unutmuş ya nefsi-şeytani his ve tutkulara kapılarak nankörlük-inkar veya münafıklık yolunu kendine doğru yol olarak ittihaz edinmiş bu düşünceyle saf ve cahil bir çok kişinin de aldanmasına-yoldan sapmasına-cehenneme gitmesine sebep olmuşlardır.
Hz.Nuh (as) asırlar boyu yaşadığı toplum tarafından dışlanması, susuz bir alanda ilahi emir gereği gemi yapması sonucu alay konusu edilmesi, az sayıda inanlarla birlikte yalnız ve marjinal kalması ancak inanların da, az sayıda olmalarına ve toplumdan dışlanmalarına takılmadan güçlü imanlarıyla hem dünyada hem ahirette necat bulanlardan olmaları bizler için çok ibretamiz bir tablo olmaktadır,
Hz. İbrahim (as)’ın yalnızlığıyla mücadele etmesi, ateşe atılsa da vazgeçmemesi, ilahi emirle Hz. Hacer ile Hz. İsmail (as)’ı susuz çölde yalnız bırakarak geri dönmesi ile Hz. Hacer’in zor imtihanı ve teslimiyeti,
Hz. Musa(as)’ın asasının hikmetleri ve iman eden büyücülerin ve Hz. Asiye’nin ölümü göze alarak Firavun’un tehditlerinden ve işkencelerinden korkmayarak hakkı söylemeleri, İsrailoğullarının her fırsatta Hz . Musa (as)’a ihanet etmeleri, yalnız bırakmaları, alim ve bilge olan Bel’am’ın hakkı-gerçeği bile bile gizleyerek Firavun’un tahtını koruyup halkı da binbir hile ve akıl oyunlarıyla bu saltanata bağlı tutmaya çalışması, iman etmiş gibi görünen ancak içaleminde nice şeytanlık taşıyan İsrailoğullarının Hz. Musa’nın Tur dağına gidip gelmesi gecikince Samiri’nin şeytani hilelerine kapılıp ses çıkaran altından yapılmış buzağıyı ilah edinmeleri, batılı hak zanneden halkın Hz.Harun (as)’ın uyarılarına kulak asmaması,
Hz. Zekeriyya (as)’ın lanetlenmiş olan Yahudiler tarafından sürekli rencide edilmesi ancak O’nun bu yalnızlık ve dışlanmışlığa aldırmadan yinede tek başına gerçekleri anlatması sonunda bir ağaç içinde testereyle ikiye ayrılarak şehit edilmesi,
Hz.Eyyüb (as)’ın bütün mal varlığını, çocuklarını ve sağlığını kaybetmesine ayrıca en yakın dostlarının kendisini terk etmesine yine de sabır ve rıza üzre Allah’a teslimiyet içerisinde bulunması, böyle bir imtihanı sabır ve rızayla karşıladığı için Allah’ın rahmetine mazhar olması kendisine ve eşine imtihan sürecinde kaybettiklerinin geri verilmesi,
Hz. Muhammad (sav) Efendimizin güzide Ehl-i Beyti ve Ashabıyla nice ambargolara, dışlanmalara, eza ve cefaya göğüs gerip geri adım atmamaları, nice münafıkların yaptığı fitne ve fesatla Uhud savaşına giden bin sahabenin üçyüzünün Medine’ye geri dönmesi savaşa yediyüz sahabenin katılması, insi şeytanların diğer insanlar üzerindeki etkilerinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor ayrıca savaşta gaflet ve dünya sevgisi ile emre itaatsizliğin bedelleri ki Yüce Peygamber Efendimiz daha aralarında iken bu olayın cereyan etmesi, Hayber ve Mekke fetihlerinde yaşanan gelişmeler… vs günümüz müslümanları için önemli dersler vermektedir.
Cemel vakıası (hileyle aldatılmış olanların-ilahi hilafetle savaşı),
Sıffın savaşı(ilahi hilafet ile dünya saltanatı- meliki adutların savaşı),
Kerbela’nın (Yezidin: şimdi Bedir’in intikamını aldık dediği savaşın) hazin sonuçları,
Hep hak imama-hilafete gerçek bağlılığın nasıl olması gerektiğini (Hz. Selman-ı Farisi, Hz. İbn-i Me’sud, Hz. Ebuzer El Gıffar-i, Hz. Ammar bin Yasir, Hz. Veysel Karani, Hz. Cündeb, Malik-i Eşter (ra), Hz. Ebul Fazl, Ali Asğar, Hz. Zeynep…gibi) bizlere gösteren açık delillerdir.
Aksi taktir de nice Mervan bin Hakemler (Al-i İmran süresini Al-i Mervan olarak değiştirmeye çalışırken Peygamber Efendimiz tarafından sürgün yiyen katip olan Hakem’in oğlu, Cemel Vakıasının fitne ateşini yakan, Hz.Osman döneminde müşavirlik yaparken halifeden habersiz O’nun adına bir çok yazışmalarla müslümanların haklarını gasp eden, beytül malı değişik hilelerle zimmetine geçirip yakınlarıyla paylaşan, Ümeyyeleri rahatsız ediyor diye Hakkı konuşan Hz.Ebuzer El Gıffar-i’yi taa Şamdan zayıf ve çıplak bir devenin sırtında çöl sıcaklığında Medineye getirtip daha sonra Rebeze çölüne sürgün ederek ölmesini sağlayanlar),
Hileyle ümmeti kandırıp hilafeti Hz. İmam Ali’den alıp Muaviye’ye devreden Amr bin Aslar,
Kufe Camisinde sabah namazının farzını sarhoş olarak dört rekat kıldıran az ise biraz daha kıldırayım diyen Kufe Valisi Velidler,
Cahil kuru akıl ehli, bağnaz, basiretsiz-dost ve düşmanı ayıramayan Hariciler ve o zihniyettekiler, vb. her daim bu ümmeti parçalamak, yok etmek için günümüzde de pusuya yatmış uygun fırsatları değerlendirip İslam düşmanları frenklere-süfyan-i deccallere zemin hazırlamaktadırlar.
İnsan, inancını ve teslimiyetini bir emir (İmam) başkanlığında devletleştirmek durumundadır. Bu gerçekten hareketle, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)’in ilk İslâm Devleti olan Medine Devletinde başkan, harplerde komutan, mahkemede hâkim, camide İmam olarak görev yaptığı görülmektedir. Vefâtından sonra en yakın arkadaşlarından, sırasıyla, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r. anhum) “Râşid Halifeler” vasfıyla, vahiy almanın dışında Hz. Peygamber (s.a.s)’in bütün görevlerini sürdüren bir İmam-lider-halife müminlerin emiri olarak görülmektedirler. Bu kutsal makamın boşluğu her asırda kendini daha büyük ölçüde hissettirmektedir.
ÇOK 👍👌👌😁😁😁
2016 ocak 20 mersinde doğdum
çok iyi yazılmış bir duadır bu kim yazdıysa eline koluna sağlık
Saçlarımız ne modeline örnektir
KELOĞLAN İLE NASREDDİN HOCA Keloğlan kasabaya tavuk satmaya gitmiş. Pazara gelince elindeki iki tavuğa müşteri aramaya başlamış. Adamın biri tavuklara…